Güncel Sorunsallar! Öğrenmek Yaş Aldıkça mı Gerçekleşir?
Bazen neyi, nasıl anlatmam gerektiğini bilemiyorum. Cem Adrian şarkısını hayal ederken bir bakmışım Serdar Ortaç bestesi yapmışım. O nedenle çoğu zaman çekingen davranıyorum. Sıkmamak içinse kısa kısa kesiyorum. Daha nasıl anlatabilirim ki diyorum. Yaş aldıkça fark ediyorum, kelimelerim değişiyor. İlkten bizim için her şey aguyken, bir kaç seneye birçok madde cıss oluveriyor. Sonra daha çok öğreniyoruz ve daha farklı kelimelerle ifade ediyoruz kendimizi.
Öğrenmek Yaş Aldıkça mı Gerçekleşir?
Öğrenmek yaş aldıkça mı gerçekleşir diye bir düşünceye kapılı veriyor insan. Bu ulvi olayı kutsamak dışında da bir halt yapmıyoruz zaten. Zamanla her sınamada birinci etken görevi görüyor. Yaşlılara saygım var, bu sözlerden taşa tutulmak istemem. Lakin sırf belirli yaşa gelmedin diye de sözünün sayılmaması çılgınlık. Düşünsenize çocukken anlattıklarınız çoğunluğa göre öyküden ibaret, ilkokulda ağzınızdan çıkan her kelimeye dikkat etmelisinizdir yoksa tokat yersin.
E ne yapacak bu çocuk, susacak tabi ki riske girer mi? Az daha geliştik, ne olduk ergen ve hep dediler ki uvv ergen ergen konuşma allasen! Biraz daha yaş aldın. Üniversite ortamına girdin. Artık daha dikkatlisindir. Belirli psikolojik sorunları atlatmış (yada atlatamamışsındır) konuşur durursun, sosyallik önemlidir. Kendini kabul ettirme ve karşı cinsle tanışma için önce konuşabilmek gerekir. Lakin o sözler birden kurallara dönüşür, kavgalara ve küfürlere dönüşür.
İşe başlarsın, her şey daha sistematiktir, daha profesyonel, sende öyle olursun. Bir gün olur fikrini savunmak, istekte bulunmak her ne için olursa olsun hep derler ya daha kıdemli biri ile tartışırsın. Sana ilk söylenen kaç yaşındasın? ya da meslekte kaçıncı yılın? sorusudur. Bir türlü olman gereken yaşta olamamışsın gibidir tepkiler. Sanki sen, sahip olduğun deneyimlere rağmen düşünemeyen bir varlıksındır. Daha ne yaşadın ki, bi dur alış. Bir kaç seneye aynı olayı yaşasan aynı tepkiyi vermezsin bla bla bla poh poh poh sırt sıvazlama el tokalaşma. Ardından çay, ısınan koltuk ve seni baştan savmanın rahatlatıcı etkisi.
Deneyim deneyim dedikleri şey, ya onlar için bir hiç, ya da deneyimin yaş ile edinildiğini düşünüyorlar ki bu gerçekten komik. Her insan hayatı ister Amazonlarda avcılıkla uğraşsın ister Türkiye’de madencilik yapsın ister Amerika’da başkan olsun hepsi, hepsi sadece deneyim-tepki kümesi. Hangimizin şartları bir. Güçlü bir karaktere sahip olmak, naif bir ruha sahip olmak, pozitif olmak, zayıf olmak gerçekten bir kaç sayı ile mi belirleniyor.
18 yaşında kaç milyon genç var, 30 yaşında kaç, 80 yaşında kaç? Enlemesine oluşturulan bu düzlemde sorarım 18 yaşındaki her birey aynı olayı yüzde kaç aynı şekilde anlamlandırır ve kaç tanesini aynı tepkiyi verir? Madem yaş bizim için, birey sayılabilmemiz için, düşüncelerimizin önemli sayılabilmesi yada daha basit bir dille insan yerine konulmak için bu kadar gerekli o halde konuşabilmek için pastamızda kaç mumumuzun olması gerekir?
Sırf belirli yaşa gelmiş diye bir katilin önünde ayağa kalkıp ceket mi ilikleyeceksiniz? Sırf belirli yaşa geldiği için tecavüzcülerle, mobingcilerle, pedofilik kişilerle el sıkışıp anlaşma mı sağlayacaksınız? Bir toplum böyle bir mantığa neden sığınır, gerçekten anlamıyorum. Bir fikriniz varsa buyrun beni aydınlatın. 40 yaşında olup da insanlara şiddet uygulayıp yaptığı davranışın sorumluluğunu almayan bir insan nasıl olurda yada özetle bakın çok basit 40 yaşında olup da daha yediği tabağın sorumluluğunu almayıp onu mutfağa götürmekten aciz bir insan nasıl olurda 15 yaşında kendi ile alakalı her türlü sorumluluğu eline almış yaz aylarında çalışıp para bile kazanan bir gençten sırf yaşı olduğu için daha değerli sayılabilir. Düşünceleri saygıya değer ve davranışları doğru olarak kabul edilebilir.
Üzülüyorum esasen. Protesto için dolarlarını yakan, kola alıp aynı nedenle sokaklara döken insanlara sahip olduğumuz için. Sadece bir kaç milyon takipçisi var diye söylediği her söz kanıt niteliğinde sayılıp bağıra çağıra yayılan fikirlere, anlaşılamamaya..
Sistemimizin bu şekilde basit temellendirilmesine, tarihimizin sadece gurur kaynağı sanılıp cahilce savunulurken değerlerimizin yitip gitmesine, binlerce yıllık eserin üzerinde sprey boyaları ile yazılan “seni çok seviyorum Ayşe”lere, hayal gücü ve yeteneği üstün başarı sağlayacakken sadece yol göstereni olmadığı için öyle böyle yaşayıp toprak altında sürüngenlere yem olan zihinlere, farklı alanlarla daha mutlu çalışabilecekken sistemin ve mecburiyetlerin prangaladığı gençlere, artık basit bir aşı ile hastalıktan kurtulabilecekken maddi yetersizliklerle nüfusunu parça parça kaybeden devletlere, sırf beşinci çocuk olduğu için pişirileli 3 gün oldu diye çöpe atılan yemek muamelesi gören çocuklara… Sosyal normlardan taşıp bende varım demek için yırtınanlara, üzülüyorum.