Türkiye-Suudi Arabistan İlişkilerini Etkileyen Sosyal ve Siyasi Gelişmelerin Tarihini Yeniden Hatırlıyoruz

Riyad’da oynanamayan Süper Kupa finali, Türkiye’de Suudi Arabistan’a yönelik tepkilerin boyutlarını gözler önüne serdi.  Bu ülkeye yönelik var olan antipatinin ise tek bir sebebi olduğunu ifade etmek güç. Bu konuda belki de bir asırdan daha uzun bir …

Türkiye-Suudi Arabistan İlişkilerini Etkileyen Sosyal ve Siyasi Gelişmelerin Tarihini Yeniden Hatırlıyoruz

Riyad’da oynanamayan Süper Kupa finali, Türkiye’de Suudi Arabistan’a yönelik tepkilerin boyutlarını gözler önüne serdi. 

Bu ülkeye yönelik var olan antipatinin ise tek bir sebebi olduğunu ifade etmek güç. Bu konuda belki de bir asırdan daha uzun bir zamana yayılan bir birikim söz konusu.

Bu içeriğimizde, Suudi Arabistan’a yönelik Türkiye’deki tepkilerin tarihi, sosyal perde arka planını sizler için derledik. 

Gelin neler yaşandığını birlikte hatırlayalım.

Osmanlı Devleti için Birinci Dünya Savaşı’nın en dramatik cephelerinden birisi Güney’de Filistin, Irak, Suriye ve Arabistan’da yapılan muharebelerdi.

Halifeliğin Osmanlı Padişahı’nda olmasından dolayı bu toprakları savunmak için özel bir mesuliyete de sahip olan Osmanlı Devleti, İngilizlere karşı büyük bir savaşın içine girdi.

Bölgenin Müslüman Arap olan yerli halkının da Halife’nin Cihat çağrısına uygun olarak Osmanlı Devleti’nin yanında konuşlanmasına kesin gözüyle bakılıyordu.

Kutsal Emanetler olarak görülen toprakların İngilizlerin eline geçmemesi için tüm yerli halkın da seferberliğe katılması istendi.

Ancak öyle olmadı.

Bir İngiliz subayı olan Thomas Edward Lawrence, Osmanlı’ya karşı bağımsızlık duygularıyla dolu olan Arap aşiretlerinin ayaklanmasında büyük rol sahibi oldu.

O dönemde birçok halkta olduğu gibi Araplarda da bağımsızlık duygusu hat safhadaydı. Bunu çok iyi gören İngilizler, Araplara bağımsızlık vereceklerini taahhüt ederek Osmanlı’ya karşı birlikte hareket etme teklifinde bulundular. Çok sayıda Arap kanaat önderi de o dönemde Osmanlı’ya karşı İngilizleri destekleyerek savaşın kaderine büyük etki ettiler. 

Binlerce Osmanlı Askeri, korumaya çalıştıkları Filistin ve Arabistan bölgesinde çok zor durumda kaldı. 

Neticede İngilizler bölgede üstünlüğü ele geçirdiler.

İngilizler ile yerel aşiretlerin iş birliği yapmasının ardından binlerce Türk askeri İngilizlere esir düşerek Hindistan ve Myanmar’daki esir kamplarına gönderildiler. Çok büyük kısmı bir daha hiç evlerine dönemedi.

Din kardeşi olarak kabul ettikleri Araplar tarafından İngilizlere tercih edildiklerini gören Türk askerleri ise bu olayın travmasını çok uzun yıllar atlatamadı.

Bu travma 1923 yılında kurulacak olan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin de takip edeceği politikalara etki edecekti. 

Dünya Savaşı’ndan sonra Güney Cephesi’nden evlerine dönmeyi başaran Türk askerlerinin anlattıkları ise Anadolu’da Arap antipatisinin ilk başladığı olaylardan birisi olarak kabul ediliyor.

1923 yılında kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı saltanatını lağvederek ulus devlet çatısı altında inşa edildi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerinin başında ise çağdaşlaşma ve laiklik geliyordu. Aydınlanma Devrimi, Türkiye’nin Arap coğrafyasından kendisini ayırarak yönünü Batı’ya çevirme vizyonunu yeni nesillere aşıladı.

Din bağıyla yakın olunan Arap dünyasının sosyal olarak yanında olmak istemeyen Türkiye, erken cumhuriyet döneminde de Arap dünyasından kopma çalışmalarını sürdürdü. 

‘Biz Arap değiliz Türk’üz’ mottosuyla girişilen bu çalışmalar, dolaylı olarak Cumhuriyet Devrimi’ni sahiplenen nesillerde bir ‘Arap Antipatisi oluşturdu’

Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini Arap dünyasından ayırma çabaları 100 yıl boyunca hep bir mesele olarak kalmaya devam etti. Bu süreç Türkiye’deki sosyal ve siyasi ayrışma ortamının da hep merkezinde yer aldı.

Başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet Devrimlerine sahip çıkan kitlelerde, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada laikliğin bayraktarı olduğu ve Arap dünyasını temsil etmediği görüşleri ağırlık kazandı. 

Bu görüşler dolaylı olarak ‘Arap karşıtlığını’ da siyasi bir bakış olarak da günümüze kadar getirdi.

2011 yılından itibaren Suriye’den Türkiye’ye doğru yoğunlaşan büyük göç dalgası ise demografik açıdan Türkiye’deki Arap nüfusun ciddi bir boyuta gelmesiyle sonuçlandı. Bu durum bu karşıtlığı daha baskın ve görünür kıldı.

Türkiye’deki hükümetin, Suriye iç savaşında muhaliflerin safında yer alması, Suriye’de ise merkezi hükümetin büyük ölçüde savaşı kazanması, Suriyeli muhalifleri büyük oranda Türkiye’ye sığınmak zorunda bıraktı.

Büyük göç dalgası neticesinde sayıları milyonlarla ifade edilen Suriyelilerin, Türkiye’nin şehirlerinde yaşamaya başlamaları büyük bir kırılmayı da beraberinde getirdi.

Sığınmacılara yönelik olumsuz değerlendirmeler neredeyse tüm siyasi partilerin tabanlarında ciddi şekilde görünür hale geldi.

Sosyal, siyasi ve demografik açıdan tehlikede olduklarını düşünen vatandaşların ise sığınmacı krizi bağlamında Araplara yönelik olumsuz görüşleri son 10 yılda çok daha fazla tetiklendi.

Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkilerini olumsuz anlamda etkileyen en önemli olay ise 2018 yılında yaşandı. Suudi Arabistan’daki Suud hanedanına karşı görüşleriyle bilinen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda Suikaste uğradı.

Türk vatandaşı olan nişanlısı Hatice Cengiz ile evlenmek isteyen Kaşıkçı, Türkiye’de bu evliliği gerçekleştirebilmek için ülkesinde evli olmadığına dair belgeleri Türk makamlarına sunması gerekiyordu.

Bunun için zorunlu olarak Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna başvurdu. Randevu gününde konsolosluğa gelen Kaşıkçı, bir daha canlı olarak o konsolosluktan çıkamadı.

Hatice Cengiz’in çabaları sonrası olay kamuoyuna yansıdı. Türkiye’nin yetkili organları tarafından yapılan araştırma sonrası Kaşıkçı’nın Konsoloslukta öldürülüp cesedinin yok edildiği ortaya çıktı.

Suudi makamları da cinayetin işlendiğini kabul etti.

Türkiye, sürecin başında oldukça kararlı bir duruş ortaya koydu. Ancak daha sonra özellikle ekonomi alanında Suud yönetimi ile ilişkilerinin bozulmasını istemeyen Türkiye, Dava dosyasını kapatarak yetkisizlik kararı verdi.

Suudi Arabistan’a gönderilen Kaşıkçı Cinayeti dosyası, adeta kurbanı katile emanet etmek anlamına geliyordu. 

Bu durum, Türkiye’de büyük tepkilerle karşılandı ve Suudi Arabistan’a yönelik antipatiyi doruğa çıkardı.

2023’ün son günlerinde Suudi Arabistan’da oynanması planlanan Türkiye Süper Kupa maçı öncesi, Türkiye’de bu ülkeye yönelik olumsuz değerlendirmeler tüm bu gelişmelerin birikimiyle zaten hat safhadaydı.

Görüldüğü üzere bir asrı aşkın bir zamana yayılan bu tepki iklimi; Türkiye açısından siyasi, sosyal ve ideolojik temellere yaslanıyor.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.