Ankara’nın Başkent Oluşunun 100. Yılında Direniş Karargahından Başkentliğe Uzanan Yolculuğu Anımsıyoruz

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara, 100 sene önce bugün yeni cumhuriyetin başkenti ilan edildi. Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919’da ilk kez geldiği bu Osmanlı kasabasını ölünceye kadar hep kalbinde taşıdı. Kurtuluş Savaşı’nın başlatılıp …

Ankara’nın Başkent Oluşunun 100. Yılında Direniş Karargahından Başkentliğe Uzanan Yolculuğu Anımsıyoruz

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara, 100 sene önce bugün yeni cumhuriyetin başkenti ilan edildi. Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919’da ilk kez geldiği bu Osmanlı kasabasını ölünceye kadar hep kalbinde taşıdı. Kurtuluş Savaşı’nın başlatılıp yönetildiği, devrimlerin gerçekleştirildiği, direnişin son kalesi Ankara’ya başkentlik çok yakıştı. 

Öyleyse gelin, Ankara ve Milli Mücadele tarihinde bir yolculuğa çıkalım. Ankara’ya neden başkentlik layık görüldü yeniden anımsayalım.

4 Eylül 1919’da Sivas’ta direniş örgütlerini birleştiren Mustafa Kemal Paşa, milli mücadelenin silahlı safhasını başlatıp yönetmek için Ankara’da karar kıldı. Ankara’da milli bir meclisin toplanacağı duyuruldu.

Paşa, tüm ömrü boyunca kalbinde taşıyacağı Ankara şehrine ilk kez 27 Aralık 1919’da geldi. Seğmenleri ve esnaf locaları günlerdir onu bekliyordu. Ankara, bir kalenin etrafında kurulmuş, balı ve keçisi dışında pek bir bilinirliği olmayan, nüfusu 30 bin civarında seyreden bir Osmanlı kasabasıydı.

Halbuki tarihin bu küçük kasaba için farklı planları vardı.

23 Nisan 1920’de Meclis’in Ankara’da açılmasıyla bu küçük şehir bir anda direnişin merkezi haline geldi.

Yurdun dört bir tarafından tüm direnişçiler Ankara’ya akın ederek mücadeleye dahil olmaya başladı. İmparatorluğun başkenti İstanbul’da Kuvai Milliye hareketine katılanlar hain ilan edilirken, Anadolu’nun ortasında mazlum bir halkın son sığınağı Ankara olmuştu. 

İstanbul’un 1920’deki kesin işgalinin ardından artık tüm direnişçiler için tek umut Ankara’da kurulan Meclis ve Ordu’ydu.

Ankara’nın direnişin merkezi olduğu tescillenince İngilizlerin baskısıyla Ankara’ya giden ve oradaki çalışmalara katılan tüm milletvekilleri ve bürokratların hain ve asi ilan edilmeleri sağlandı.

Yunanistan da direnişçileri bütünüyle yok etmek için tek çarenin Ankara’yı ele geçirmek olduğuna kanaat getirdi. Bundan dolayı Yunan Ordusu, İzmir ve çevresinde kalmayarak Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladı. Temmuz 1921’de Eskişehir’e giren Yunan Ordusu Ankara önlerine kadar dayanmayı başardı. 

Artık herkes işin bittiğini ve Ankara’nın boşaltılarak daha doğuya çekilmenin gerekliliğini tartışıyordu. 

Meclis’in Kayseri’ye taşınması gündeme getirildi.

Ancak milletvekilleri, Meclis’in Kayseri’te taşınmasını şiddetle reddetti. “Düşman buraya geldiğinde elimizde silahımızla kendisini bekliyor olduğumuzu görmeli” görüşü ağırlık kazandı.

Ne pahasına olursa olsun Ankara terk edilmeyecek ve şehir boşaltılmayacaktı.

Şehir merkezine sadece 80 km mesafede Ordu Ankara’yı savunurken, Meclis’in Ankara’dan ayrılmasının cephede moralleri bozacağı yönünde bir görüş oluştu.

En karanlık saatlerde, Mustafa Kemal Paşa da başkomutan ilan edildi ve Cephe’ye ordunun başına gitti. Onun önderliğinde Eylül 1921’de 22 gün 22 gece Ankara savunuldu. 

Yunan Ordusu tüm çabasına rağmen Ankara’ya giremedi.

Ankara girişinde Yunan Ordusu’nu durdurmayı başaran Mustafa Kemal Paşa’ya bu savunmanın ardından “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verildi.

En karanlık saatlerde ve günlerde düşmeyen Ankara; ‘düşman gelse bile terk edilmeyen şehir’ olarak nam saldı. 

Anadolu’nun ortasında mazlum bir milletin direniş karargahı olan bu şehir artık tüm direnişçilerin sığındığı bir umut ışığına dönüşmüştü. 

Yaklaşık bir sene sonra bu sefer Taarruza geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları oldu. 9 Eylül 1922’de İzmir kurtarıldı. 

Mucize gerçek olmuş. İstanbul hükümetinin ‘hain’ ve ‘asi’ ilan ettiği direnişçiler zafer kazanmıştı.

Mustafa Kemal Paşa, zaferden sonra bile uzun süre Ankara’dan ayrılmadı ve İstanbul’a tam dört sene sonra 1927’de gitti. Belki de en zor günlerde İstanbul’dan gelen idam fermanlarını unutamıyordu.

Ankara’yı ise ölünceye kadar hep gönlünün baş köşesinde taşıdı. 13 Ekim 1923’te bu kenti yeni Cumhuriyet’in başkenti ilan etti. Kuşkusuz bu sıfata Ankara dururken başka hiçbir şehir layık görülemezdi. 

Hastalığının ilerlediği 1938 yılının ortalarında ise Atatürk’ün en büyük arzusu Ankara’ya dönmekti. Eylül ayında Salih Bozok’a  ‘Ankara’ya gidelim. Ne olacaksam orada olayım’ dedi. Halbuki bu arzusu hastalığının geldiği seviyeden dolayı gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldi.

Ankara, yeni cumhuriyetin başkenti olması sonrası tüm ülkeden büyük bir göç akınına uğradı. Şehrin 100 sene önceki merkezi konumunda olan Ulus, bugünkü şehrin çok küçük bir alanını kapsıyor.

Ankara ise 100 yılın ardından bile hala mazlum bir halka direniş karargahı olduğu yılların azametini üstünde taşıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şehrin merkezine, Anıttepe’de Ankaralılara emanet edilerek istirahat ediyor. Atatürk’ün biricik başkenti ve yuvası Ankara; tüm dünyada bir devrimle ve kurtuluş mücadelesiyle en çok özdeşleşen şehir olarak öne çıkıyor.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.