8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Türkiye’de Kadın Hakları İçin Verilen Büyük Mücadeleyi Hatırlıyoruz

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde demir iradeli bir kadının hikayesiyle huzurlarınızdayız. 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyet Devrimleri kapsamında 1934 yılında kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanıdı. Hiç kuşkusuz, Türkiye’nin …

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Türkiye’de Kadın Hakları İçin Verilen Büyük Mücadeleyi Hatırlıyoruz

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde demir iradeli bir kadının hikayesiyle huzurlarınızdayız.

1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyet Devrimleri kapsamında 1934 yılında kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanıdı.

Hiç kuşkusuz, Türkiye’nin çağdaşlaşma devrimlerinde kadınlara yönelik atılan adımlar büyük kazanımlar içeriyor.

Ancak bu kazanımlar, kadınlara altın tepside sunulan imkanlar olmadı. 

Nezihe Muhiddin ve Kadınlar Halk Partisi’nin hikayesi bunun en önemli örneği.

‘Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin’ eserinden ve Yıldıray Oğur’un  ‘Tatava yapınca üzerine basılıp geçilmiş bir kadının hikâyesi…’ yazısından faydalandığımız bilgileri okuduğunuzda kadınların mücadelesiyle gurur duyacaksınız.

Nezihe Muhiddin kimdir, 1889’da ceza hakimi Muhiddin Bey’in kızı olarak Kandilli’de doğdu. O zamanların toplumsal yapısında kız çocuklarının en iyi eğitimi almasını savunan bir babaya sahip olmak en büyük şansıydı. Arapça ve Farsçanın ardından Almanca ve Fransızca öğrendi. Öğrendiği yabancı diller sayesinde uluslararası yayınlara ve akımlara vakıf olmayı başardı.

Nezihe Muhiddin, kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmasını istiyordu.  1900’lerin başında ABD ve Avrupa’da kadınların bu hak için verdiği mücadelelerden, grevlerden, eylemlerden çok etkilenmişti.

Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından Nezihe Muhiddin bu konuyu gündemine aldı.  O günlerde Kurtuluş Savaşı’nın karargahı Ankara’da, yeni rejimin temelleri atılıyordu. Henüz daha Cumhuriyet bile ilan edilmemişti.

Kadınların siyasi hakları için bir kadın şurası toplamaya karar verdiklerini açıkladı.

Bu çağrının sonunda 15 Haziran 1923 günü Darülfünun konferans salonunda toplanan Kadınlar Şûrası’ndan beklenen karar çıktı: Kadınlar Halk Fırkası kurulacaktı. Nezihe Muhiddin ise “ne istediklerini” anlattığı Vakit gazetesinde çıkan yazısında Devrim’in kadınlara haklarını vermesi için çalışacaklarını çok güçlü bir şekilde ifade etti:

‘Onları bize vermeseler bile biz onları alacağız. Hiç şüphesiz hak, azmin, fiilin ve liyakatindir. Kadınlarımızın şu on beş seneden beri ibraz ettiği fikr-i teşebbüs ve faaliyet o mevkilere oturmak için bize bir hak bahşetmiştir. Memleketin gerçek ihtiyacı da o mevkilere bizim sahip olmaklığımızı emrediyor.’

Ancak Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının bu atılgan, kararlı tutumu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde pek hoş karşılanmadı.  

Daha henüz Lozan görüşmeleri tamamlanmadan, ülkenin sınırları, rejimi hatta ismi bile belli olmadan kadınların bu çabaları çok yadırgandı.  

Hedefteki isim ise Nezihe Muhiddin oldu.

Nezihe Muhiddin’in gizli bir ajandası olduğunu iddia edip “tüm dertleri mebus olmak” minvalinde yorumlar yapıldı. Valilik, parti kuruluşuna karar vermesi için evrakları ve tüzüğü Ankara’ya İçişleri Bakanlığı’na gönderdi. İlk kez bir parti kuruluyordu, buna da ancak Ankara karar verebilirdi.

Kamuoyunun kulağına ise kadınların siyasi haklarıyla ilgili kar suyu kaçırılmıştı bir kere. 

1923 Temmuz’unda İzmir’de yapılan milletvekili seçimlerinde sandıklardan aday olmadıkları halde Halide Edib’e üç, Atatürk’ün eşi Latife Hanım’a bir oy çıkmıştı.

 Kadınlar Halk Fırkası’na ilgi artıyordu.  

Gelin görün ki ilgi ve tanınırlık arttıkça kendilerine karşı muhalefet de derinleşti.  Parti kuruluşu için cevap sekiz ay sonra geldi. Kadınlar Halk Fırkası’nın programı ‘bazı düşünceler’ nedeniyle hükümetçe reddedilmişti. Bu düşüncelerin neler olduğu hakkında ise hiçbir ayrıntıya girilmedi.

Kadınlar Partisi’nin kurulumuna izin verilmezken Türkiye Devleti’nin ilk resmi siyasi partisi 9 Eylül 1923’te kuruldu. Artık CHF resmileşmişti. Şimdilik başka partiye gerek yoktu.

Nezihe Muhiddin başka bir çare düşünmeye başladı. Siyasi mücadele için önü tıkanmıştı.  Daha yavaş adımlarla ilerlemeye karar verdi.  Partinin programını biraz yumuşatıp, tüzüklerine ‘Birliğin siyasetle alakası yoktur.’ maddesini eklediler. Bu programla başvurdukları Valilik, bu kez Türk Kadınlar Birliği’nin kurulmasına izin verdi. Siyasi Parti kurulamamış ama Birlik kurulmuştu.  Ama esas hedef değişmemişti.

Dört yüz üyeye ulaşan birlik, seçimlerde Halide Edip ve Nezihe Muhiddin’i mebusluk için aday gösterdi. Sembolik olan bu adaylıklara en büyük tepki Cumhuriyet gazetesi ve Yunus Nadi’den geldi.

‘Cins-i latif’, ‘Havva kızları’ gibi cinsiyetçi tanımlamalarla andığı kadınlarla alay eden, kendi propagandalarını yapmakla suçlayan Yunus Nadi ile Nezihe Muhiddin arasında gazeteler üzerinden sert bir polemik başladı. Nezihe Muhiddin’den Yunus Nadi’ye zehir zemberek bir yanıt geldi.

Bu yanıtta Nezihe Hanım, ‘hakir gördüğünüz o kadınlar, evvela şahsiyetini, pekala istikbalini de çürümüş zihinlerden kurtarmağa muktedir olacaktır.’ ifadelerini kullandı.

1927 yılında toplanan Türk Kadınlar Birliği kongresinde üç yıl önce programdan çıkarılan “Siyasal hakların alınması için çalışılacaktır.” maddesi yeni bir formülle geri getirildi, Nezihe Muhiddin yeniden başkanlığa seçildi. İşte bu, sonun başlangıcı olacaktı.. Devletle inatlaşan kadınlar için düğmeye basıldı…

Türk Kadınlar Birliği, devlete muhalif, anarşist bir oluşum olarak lanse ediliyordu.

Üstlerine çok gelindiğini anlayan Nezihe Muhiddin saldırılara karşı geri adım atmak zorunda kaldı ve seçimlerde milletvekili adayı göstermekten vazgeçtiklerini açıkladı.

Nezihe Muhiddin, geri adım atmıştı atmasına ama asıl hedefini ve misyonunu asla unutmadı. O günlerde o meşhur konuşmasını yaptı:

‘Biz ölünceye kadar bu hak uğrunda çalışacağız ve ömrümüz kifayet etmez, bu hakkı alamazsak ahfadımız, torunlarımız, mutlaka alacaktır!’

Nihayetinde Valilik eliyle Türk Kadınlar Birliği’ne darbe yapıldı. Birliğe kayyum bir yönetim atandı. Nezihe Hanım’ı şikayet eden birlik üyeleri valilik tarafından birliğin yeni yönetimi olarak atandılar. Yeni TKB’nin ilk icraatı da Nezihe Muhiddin’i ihraç etmek oldu. Nezihe Muhiddin, kendi kurduğu Türk Kadınlar Birliği’nden resmen kovulmuştu.

Nezihe Hanım köşesine çekildi. Yazılarını yazmaya ve öğretmenlik yapmaya devam etti. 

Uğruna linç edildiği, hayatın kendisine zindan edildiği hayali ise 1934 yılında gerçekleşecekti.  5 Aralık 1934 günü Meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren kanun değişikliğini kabul etti.  Bu uğurda uzun yıllar mücadele eden Nezihe Hanım’dan ise çoğu yerde hiç bahsedilmedi.  Öyle ki; Kutlama için düzenlenen toplantıya Nezihe Muhiddin çağrılmadı.

Ancak bu unutulmaya ve yalnızlaştırılmaya heyecanlı bünyesi ve berrak zihni daha fazla dayanamadı.  Ömrünün son demlerini akıl hastanesinde geçirdi.

10 Şubat 1958 günü Şişli’deki o akıl hastanesinde tek başınayken hayatını kaybetti. Şişli Camii’nden kaldırılan cenazesinde eşi ve yakın dostlarından başka kimse yoktu. Kurucusu olduğu Türk Kadınlar Birliği sadece bir çelenk göndermekle yetindi. Nezihe Hanım’ın tek oğlu Malik de annesinin ölümünden sonra ortalardan kayboldu. Onun da Beyoğlu’nun sokaklarında yaşadığı ve öldüğü söylenir.

Türkiye’de kadınlara verilen haklar bir lütuf değildi. O haklar için daima hayaller kuruldu, uykular kaçtı. O haklar için daima mücadele verildi.  Bu haklar için büyük bir savaş veren Nezihe Hanım, kendi kurduğu birliğinden atılsa da mücadelesi asla unutulmadı.

Tüm bu sürecin Nezihe Hanım’a armağanı ise yitirdiği akli dengesi ve cenazesine gönderilen bir kuru çiçek oldu. 

Bizler de kendisini andığımız bu içeriğimizde Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyoruz.

ETİKETLER: Kadınlar
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.