Parçalanmış Bir Ulusu Birleştiren Oyun! Nelson Mandela, Güney Afrika’yı Nasıl Tek Bir Ulus Haline Getirdi?

Ülkelerin tarihlerinden devraldığı toplumsal yaralar bazen öyle kırılmalara yol açar ki; bir milli maç sırasında, aynı ülkenin vatandaşlarının, aynı stadyumun içinde, farklı bayraklar sallayıp, farklı milli takımları desteklediği bir görüntüyü bile …

Parçalanmış Bir Ulusu Birleştiren Oyun! Nelson Mandela, Güney Afrika’yı Nasıl Tek Bir Ulus Haline Getirdi?

Ülkelerin tarihlerinden devraldığı toplumsal yaralar bazen öyle kırılmalara yol açar ki; bir milli maç sırasında, aynı ülkenin vatandaşlarının, aynı stadyumun içinde, farklı bayraklar sallayıp, farklı milli takımları desteklediği bir görüntüyü bile sunabilir… 

Hikâyesini anlatacağımız spor da hikâyesini anlatacağımız ülke de bizim memlekete pek yakın sayılmaz. 

Ancak duygudaşlığın ve sahiplenmenin verdiği ilham duygusunu ziyadesiyle iyi biliriz.

Güney Afrika Cumhuriyeti, isminden de anlayabileceğiniz üzere Afrika kıtasının en güneyindeki topraklarda kurulmuş bir devlet. Bu toprakları önce Hollandalılar, sonra İngilizler sömürgeleştirdi.

Güney Afrika’nın 11 resmi dilinden biri olan Afrikaanca’yı dinlediğinizde Flemenkçe dinlediğinizi bile düşünebilirsiniz.

 “Beyaz Adam tarafından sömürülme” Güney Afrika’yı da sarıp sarmaladı. Ancak bu ülkeyi diğer Afrika ülkelerinden ayıran demografik yapısı oldu. Zira 17. yüzyıldan itibaren Güney Afrika’ya Avrupa’dan gelip yerleşen beyaz adamlar, bu topraklarda -diğer Afrika ülkelerine nazaran- ciddi bir Beyaz Toplum (Europians) oluşmasını sağladı.

“Ciddi bir Beyaz toplum” ifadesini kullandık ama elbette siyahlar/ yerli Afrikalılar kadar çok değil. Ancak diğer Afrika ülkelerine göre kayda değer bir orandan bahsediyoruz. Ülkenin ortalama %10’luk bir bölümünü kapsıyorlar. Bu da 2019 verilerine göre yaklaşık 4.5 milyona denk geliyor.

Güney Afrika’nın sadece %10’luk nüfusunu kapsayan bu toplum, toplam nüfusa oranlarının düşüklüğüne rağmen çok uzun yıllar bu ülkenin tek egemen toplumu olarak kalmayı başardılar. Beyazlar bu egemenliklerini ‘Apartheid’ adı verilen Irkçı bir rejime borçluydular. Apartheid Rejimi, “Irk Ayrımcılığını” savunuyordu ve Güney Afrika toplumlarını ırklarına göre birbirlerinden ayırıyordu.

Afrika dilinde “Ayrılık” anlamına gelen Apartheid, Güney Afrika’daki beyaz azınlığı ülkenin tek ve egemen asli unsuru olarak kabul ediyordu. Ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan siyahlar ise yaşama hakkını saymazsak neredeyse hiçbir vatandaşlık hakkına sahip değildiler.

. Bu rejime göre, Güney Afrika’daki Avrupa kökenli Beyaz toplum dışında kalan diğer etnik unsurlar oy kullanamıyorlar, devlet hiyerarşisi içinde bir mevkiye gelemiyorlardı. Bu utanç verici, akıl almaz rejim günümüzden sadece 30 sene önceye kadar hala iktidardaydı.

Ta ki Güney Afrikalı efsane lider Nelson Mandela ve arkadaşlarının uzun yıllar verdikleri mücadelenin sonunda Apartheid rejimini sonlandırıncaya kadar…

Güney Afrikalı siyah bir avukat olan Nelson Mandela, kabile ismiyle ‘Madiba’ bütün hayatını ırk ayrımcılığına karşı mücadeleye adamış bir aktivistti. Apartheid Rejimi’ne karşı eylemlerinden dolayı 1964 yılında beyaz yönetim tarafından ömür boyu hapis cezasına mahkûm edildi.

Mandela, Apartheid’a karşı çıktı ve aralıksız tam 27 sene hapiste kaldı. Afrika ve dünyadaki ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin sembolü oldu. 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine 1990’da serbest bırakıldı.

Apartheid Rejimi, uluslararası baskılara daha fazla dayanamadı. Tarihte ilk kez demokratik seçimlerde siyah vatandaşlara oy kullanma hakkı verildi. Bunun üzerine Nelson Mandela, 10 Mayıs 1994’te Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçildi.

Irk ayrımcılığını savunan rejim yıkılmış, Afrikalı siyah bir adam ilk kez ülkenin başına geçmişti. Ancak Güney Afrika’nın tarihinden miras kalan çok ciddi sorunları vardı. Ülkeyi oluşturan toplumlar hala fiilen birbirlerinden kopuktular. Güney Afrikalı siyahlar intikam duyguları içindeydi.

Güney Afrikalı Beyazların sahip olduğu en kıymetli hazineleri ve sembolleri ise bir oyundu. Bu oyunun adı yüzyıllar önce İngiltere’den getirdikleri Ragbi’ydi.

Güney Afrika Ragbi Milli Takımı, Beyaz rejimin ve seçkin beyaz azınlığın tartışmasız en büyük gururuydu. Takımdaki oyuncuların tamamına yakını Beyazdı. Taraftarlar da ülkenin beyaz vatandaşlarıydı.

Ragbi, Güney Afrikalı beyazlar için ne kadar büyük bir kıvanç kaynağı ise Güney Afrikalı siyahlar için de en az o kadar büyük bir nefret objesiydi. Zira ragbi, siyahlara ırk ayrımcılığını, beyaz egemenliğini, Apartheid rejimini anımsatıyordu.

Güney Afrika’nın ragbi maçlarında, taraftarlar eski rejimin sembolü olan Beyaz-Yeşil-Sarı formaları giyiyor; Beyaz üstünlüğünü savunan marşları okuyorlardı. Eski rejimin izlerine Ragbi tribünlerinde rastlanıyordu.

Irkçı rejimin son kalıntılarından Güney Afrika Ragbi takımı, intikam ve öfke hisleriyle dolu olan siyahların nefret ettikleri bir takımdı. Siyahlar, milli maçlarda rakip takım her kimse o takımı destekliyorlardı. Siyahların kongresinde Irkçı rejimin sembolü olarak görülen Ulusal Ragbi Takımının kapatılması tartışılıyordu. Bu oyun, ülkedeki beyaz imtiyazcılığının son halkasıydı ve mutlaka tarihe gömülmeliydi.

Tam da bu noktada devreye Mandela girdi.

İlk olarak liderliğini yürüttüğü iktidardaki siyasi partinin Ulusal Ragbi takımını dağıtma kararını engelledi. “Beni lideriniz olarak seçtiniz” dedi Madiba, ulusal kongrede, “şimdi liderlik yapmama izin verin” Ardından Ragbi milli takımının kaptanı François Pienaar’ı başkanlık ofisine çağırarak görüştü. Ragbiyi “Tek takım tek ulus” sloganı ile bütün ülkenin oyunu yapmak istediğini söyledi.

Mandela’nın ‘Ragbi Açılımı’ devam etti. Milli maçlara bizzat gidip takımı desteklemeye başladı. Kendisine oy veren tüm vatandaşlarını da maçlara gelmeye davet etti. Bu oldukça enteresan bir çağrıydı. Zira Güney Afrikalı siyahlar bırakın o güne kadar ragbi maçlarına gidip Güney Afrika takımını desteklemeyi, rakip takım kim olursa olsun, o takımı desteklemeye alışmışlardı.

Bu algıyı kırmak için milli takım otobüsü ülke turuna çıktı; o güne kadar yalnızca kendilerine yönelik ayrımcılığı temsil eden Güney Afrika Ragbi takımını taşıyan otobüs, hayatlarında ragbi topunu dahi görmemiş siyah insanların yaşadığı köylere gitti.

Kampanya sonuç verdi, Siyah Güney Afrikalılar, Mandela’nın çağrısıyla, Beyaz Güney Afrikalıların oyununu sahiplenmeye başladı. İlk kez tribünde siyahlar ve beyazlar aynı bayrağı salladılar. Keseli Ceylanlar (Springboks) ismiyle bilinen Ragbi milli takımı, ülkede birliğin sembolü oldu.

1995 Dünya Ragbi Şampiyonası Güney Afrika’da düzenlenecekti. Bu şampiyona aynı zamanda, Birleşik Güney Afrika’nın da birlikte ilk sınavıydı. ‘Tek Takım, Tek Ulus’ ilk kez yeni kimliğiyle sahaya çıktı. Büyük başarı göstererek finale çıkmıştı Güney Afrika. Finaldeki rakibi de İngiliz sömürüsüyle ragbiyi öğrenen Yeni Zelanda’ydı. Rakibini, 15-12 yenerek dünya şampiyonluğuna ulaşan Güney Afrika için kupa farklı bir anlam taşıyordu. 

Kupayı kaptan François Pienaar’a Nelson Mandela’dan başkası vermeyecekti. Güney Afrika’nın ve ayrımcılığa karşı mücadelenin sembolü Nelson Mandela gururla karışan bir mutlulukla vermişti kupayı. 

Güney Afrika, ilk kez bir ulus olarak kutlama yapıyordu. Madima başarmıştı!

Morgan Freeman ile Matt Damon’ın başrollerini paylaştığı Invictus (Yenilmez) adlı filmle beraber bu hikaye beyaz perdeye de taşındı!

Nasıl taşınmasındı ki? Sporun, parçalanmış bir ülkeyi birleştirmek için ne kadar büyük bir kuvvet olduğu Güney Afrika’da anlaşılmıştı!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.