Gözde ULUTAŞ
EV'LILIK ( AYRI DUNYALARIN INSANIYIZ ) Evlilik, iki farklı dünyanın bir araya gelmesi demektir. Zaten kadınlar ve erkekler birbirinden yeterince farklıyken bir de üzerine kültürel, finansal, siyasal, fiziksel, ruhsal, zihinsel ve daha bir çok, birbirinden bağımlı-bağımsız farklı terimlere sahip olmaları ve bunları bir araya getirmeleri deyim yerindeyse büyük bir kumar oynamaktan farksızdır. Evlilik, kimine göre en önemli, en büyük kurum anlamına gelirken, kimine göre basit bir deneyimden ibarettir. Bu görüşler farklı farklı şekillerde yorumlanmış, yeri gelmiş oturup tartışılmıştır da. Ve eskilere özenilme bulunduğumuz bu çağda bile hala devam etmektedir. Eski evliliklerin uzun sürmesinin sırrı hala bulunmamıştır da aynı zamanda. Tabi ki bir çok görüş yine paylaşılmış fakat her zaman olduğu gibi bir sonuca başvurulamamıştır. Derken; dönelim asıl konumuza... Evlilik arefesinde olan bir genç kız olarak bu kararı vermek benim için hiç de kolay olmadı sanılanın aksine. Ben hemcinslerim aksine hiçbir zaman evliliğe ilgiyle bakmadım. Gelinlik hayali, düğün-davet organizasyon hayali, bir gün evlenme umudum hiçbir zaman olmadı. Evlilikten nefret ettim, sebebi yoktu, belki de vardı. Ama istemiyordum ve önemli olan da buydu. Aşk evliliğinin ilk meyvesi bendim, sevgiyle yetiştim uzun bir dönem. Her ne olursa olsun bildiğim tek bir şey vardı, evli insanların monoton hayatları... Evlilik mecburiyet gibi görünüyordu ve ben mecburi olan hiçbir şeyi yapmazdım. Sevgiymiş, aşkmış, bağlanmakmış... Her şey sadece -mış, -miş, -muş'tan ibaretti. Başka hiçbir şey değil. İnancım yoktu, saygı da duymuyordum. Öyle ki, evlilik kararı almak üzere ve almış olan arkadaşlarımı vazgeçmeleri için ikna etmeye çalışıyordum. Evlenen insanlara yazık olduğuna inandırmıştım kendimi. Erkekler sürekli vuran, kıran, döken, zarar veren, ihanet eden, üzen, ağlatan, kaba, muhtaç, cinsellik düşkünü, duyguları ve mantıkları ex varlıklardı. Onlarla sadece flört edebilirdik ama ciddi düşünemezdik. Ciddi düşünen kadınlar erkeklere göre korkunç bir yaratık izlenimi yaratıyordu. Dediğim gibi bunlar sadece benim şahsi düşüncelerimdi. Şimdi gidip yoldan geçen birine sorsak aynı cümlelere şahit olma ihtimalimiz milyonda 8 yada 9. Yani evliliği pek de benimsemiş bir zihniyette değiliz hiçbirimiz. Bıraksalar tüm ülke bekar kalacak. Öyle kolay mı bu işler? Sen sevdin, adam da sevdi, peki ya aileler? İlla ki bir pürüz çıkaranı oluyor bu işlerin. E bunun görümcesi, kaynanası, kayınpederi, çok sevgili akrabaları var. Çöpsüz bir üzüm değil ya bu adam. Armudun sapı, üzümün çöpü deyimini de buraya bağlıyorum. Nice güzel kadınlarımız, yakışıklı adamlarımız böyle böyle bekar kaldı. Arkadaş biz milyonlarca insan arasından birbirimizi görmüşüz, yetmemiş bir de sevmişiz, yetmemiş bir de evlilik kararı almışız. Kolay mı? Hiç kolay değil valla. Yani en azından benim için hiç de kolay olmadı. Güven kazanmak zor iş.. Güven tabii. Güven ama ha deyince güvenemiyor ki insan. Yahu sormazlar mı insana bunun neyine güvendin diye? Sorarlar daha neler neler sormuyorlar ki.. Neyse ama konumuz bu değil, konumuz bir insana güvenmek. Açıkçası bu konuda ben çok fazla konuşamam. Çünkü ben de hala bu güven meselesinde tıkananlardanım. Şimdi bunu duyanlar şöyle diyor; ''Eee madem güvenmiyorsun, niye evlilik kararı alıyorsun?''. Bir detayı atlıyorsunuz efendim, şimdi açık konuşmak lazım, kim yanındaki şahsiyete yeterince güveniyor ki? Ne yani güvenmiyoruz diye evlenmeyelim mi? Hem benim bildiğim güven her zaman düşebilir-yükselebilir. Yani diyorum ki, güven kazanılan bir duygudur. Onu yaşamadan, onunla yaşamadan ona nasıl güven duyabilirim ki? Kimse yanındaki şahsiyete kör kütük güvenmiyor. Ya yanındakini sevmediğinden önemsemiyor ya da bu güvensizlik duygusunu saklayabilecek profesyonel bir oyuncu... Hani vardır ya; ''Ben kendime güveniyorum, bu yüzden ona güvenmeye ihtiyacım yok.'' diyenler. Anladınız siz onu... Dönelim ailelere... Ah şu aileler yok mu, başta taç gözde yaş oluyorlar çok zaman... Elbette sonunda haklı çıkacak belki, belki de çıkmayacak. Ama illa ki onun dediği olacak.. Biraz bıraksalar bizi kendimizle, biraz olsun izin verseler hatalarımızla yüzleşmemize. Ama yok.. Benim çocuğum hata yapmayacak, ben onu hata görüyorsam bitmiştir, o artık onu bırakmalıdır. Konu her ne olursa olsun, senaryo değişmiyor. Hele ki konu ev'lilikse... Aldın başına belayı... Bir tablo oluşturup analizler yapsak, göreceğimiz senaryo basit. Sevgililik evresinde aileler konudan haberdar ise bu ilişkinin sürme oranı %89, nişanlılık sürecinde devreye girildiyse %47. Tabi bunlar tahmini oranlar fakat tıpkı bir nokta atışı gibi. Versen bu oranları kupona, tökezlese devrilmez. Her neyse bahis yapmıyoruz ne de olsa. Gelelim asıl mevzuya, aileleri de karşıma almak istemiyorum tabi, her zaman başta taç onlar fakat ben sadece diyorum ki, bize bırakın biraz. Hepsi bu kadar işte... Ya şu evlilik denen kurum ne olacak peki.. Kolay değil birini sevmek, karar almak. Hiç kolay değil. Kendimden biliyorum. Zaten insan birini ''Ben bunu seveceğim, aşık olacağım.'' deyip sevmez ki. Bir bakmış seviyor, bir bakmış aşık olmuş. Ama evlilik öyle mi? Evlenmeden önce sağlam bir karar vermelisin, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak. Bekarlığa son vermek, evliliğe, yani yeni bir dünyaya, yepyeni, taze bir sayfa açmak. Hayata yeniden başlamak, tıpkı yeniden doğmak gibi. Yeniden doğmak... Ama bu kez tek başına değil. İki kişi. İki kişi ama tek kişi. İki farklı dünya, iki farklı insan, iki farklı kültür, iki farklı hayat bir araya geliyor. Yeni bir hayat kuruyor. Sonra o yeni hayata bir hayat daha geliyor.. Ve işte asıl evlilik başlıyor. Artık tek başına düşünemez, tek başına kararlar alamazsın. Bir değil, bir kaç hayatı etkiler attığın her adım. İşte evlilik kararı almak sanıldığı kadar da kolay değil. Bunun anlaşabilme evresi var. Aynı eve girince her şey bambaşka oluyor. Bir insanı tanımak isterseniz onun tam olarak iç dünyasını keşfetmelisiniz. Ve açılsın kapılar... Çoğu evlilik ilk haftada son bulabiliyor. Çünkü o adamın/kadının aslında bambaşka biri olduğunu görüyorsun. Masal sona erdi. Her iki hayat için de zor bir karardı. Sondu ama yine yeni bir başlangıca neden olacaktı. İyi ya da kötü. Ne fark eder ki. Sonlar her zaman korkutucu gelir. Neyse işte. Evlilik diyorduk. Ev'lilik ya da evcilik. Aynı kapı. Ev. Ev kurmak. Yeni hayata başlamak. Yeni hayat başlatmak. Yeni insanlar tanımak. Yeni insanlar. Yeni minik insanlar belki de.. Farklı farklı dünyalar, farklı rüyalar. Bir kaç kalp, bir dünya. 26 kalemle bir deftere yazmak. Gerçekten oldukça ürkütücü ama aynı zamanda keyifli bir yolculuk. Tecrübeler. Güzel şey sanırım şu evlilik. Her şeye rağmen. Ya da bilmiyorum. Çok şey gördü ömrümüz, nelere şahit olduk. Dilimizden düşmeyen bir cümlemiz var ''Allah iyi insanlarla karşılaştırsın.''. Lütfen. Evlilik işte, bildiğiniz gibi. Ama çok çılgınca geliyor kulağa. İki farklılığın bir araya gelmesi ve bunu sürdürebilmesi. Başarı. Evlenmek bir başarı değil, ya da boşanmak bir başarısızlık değil. Ama sürdürebilmek kısmı gerçekten başarıdır. Evlilik diyorduk. Konu hep konuyu açmakla meşgul. Her neyse işte. Çok garip bir olaymış. Ben de şimdilerde öğreniyorum. Her şey tamam zor bir yol, tanışmalar, anlaşmazlıklar, karışıklıklar, konuşmalar, küsmeler, barışmalar, ayrılıklar, kavuşmalar. Her şey spontane devam ediyor. Her şey yolunda mı? Evleniyorum çünkü. Bilmiyorum, yani öyle umut ediyorum. Seviyorum sonuçta. Her ne olursa olsun kimse aramıza girmemeli. Bunu bekar bir kadının gözünden yazıyorum. Belki de seneye bu zamanlar evli bir kadının gözünden devam edeceğim. Evli bir kadın mı? Görmeye alışık olduğumuz, aman nasılsa evlendim, kendimi kime beğendireceğim diyen, tükenmişlik sendromuna tutulmuş bir evli kadın mı? Yoksa aman ben kendime süsleniyorum canım, banane miletten, diyen evli ama ideal kadın mı? Bu da bazı erkekler gözünden evli kadınların ikiye ayrılmış hali. Onlar öyle diyor, ben bir şey demiyorum. Ona bakarsak bazı kadınlar kendi güzelliklerinden, keyiflerinden ödün verip senin işlerini yapıyor. Tıpkı annen gibi. Neyse bunları konuşmanın ne yeri, ne de zamanı şimdi. Evlilik diyorduk biz. Neymiş bu evlilik. Her konuda parmağı var. Neresinden tutsan elinde kalıyor. Konu konuyu açıyor. Evlilik diyorum. ''Nayrı dünyaların insanıyız yavrum. Sen fabrikatörün kızı, bense bir işçi parçası.'' Vay be. Ne sahne ama. Ne sahne ama gerçekten, gerçek hayattan alınmış bir sahne gibi tıpkı. Ayrı dünyaların insanıyız, evet. ''Eee aynı Dünya'da yaşamıyor muyuz?'' Aynı Dünya'nın farklı Dünyaları'na sahip iki insanız dese düşünmekten işin duygusal-romantik kısmına erişemez, kaçırırdık. Ne yapsın bu senaristler basitleştirilmemiş romantizmi. Bu yaşlı bir amca ve teyzenin konuşması gibi; Amca teyzeye diyor ki ''Gel bu gün bir romantizm yapalım.'', teyze de diyor ki ''Senin romatizman yok ki.''. Komedi filmi izlerken denk gelinen, afallatan, güldürmeyen ama aynı zamanda da düşündürten bir sahne. Yaşlılar ve evlilik. Güzel şey yıllarca birbirinin her nazını, çilesini, derdini, sevincini, hüznünü, mutluluğunu, hayallerini kucaklamak. 30-40 yıl bir insanla bir ömür geçirmek. Güzel şey şimdi yalan yok. İçinde neler yaşandı, nelere göz yumuldu. İyi mi, kötü mü tartışılır ama sonucunda mutluluk bulunduysa ve bir de huzur eklendiyse. Artık konu kapanmıştır. Böyle bir durum söz konusu olduğunda elleri öpülür, saygı duyulur ve nasihat dinlenir ancak. Ben de öyle yaptım.Yıllarca bir arada durmayı başarabilmiş iki dünyayı oturup dinledim. Bir çok ağızdan. Gayet açık konuştular; -Seviyor musunuz? +Iıı şey. Evet. -Saygı duyuyor musunuz? +Hıhıı. -Mutlu musunuz? +Evet. -Değer veriyor musunuz? +Hıhı evet. -O zaman hakkınızda hayırlısı olsun. Bunları asla yitirmeyin. Biriniz sinirlendiyse, biriniz susun. Biriniz kırıldıysa, diğeriniz tamir etsin. Saygıyı asla yitirmeyin ki sevginiz bâki kalsın. Birden kestirip atmayın. Konuşun ve çözün. Çözmeden uyumayın. Böyle alışın ki, yarın öbür gün tüm sorunlar üzerinize yığıldığında enkaz altında hasarlı bir evliliğiniz olmasın. Küçük-büyük demeden her sorunu sıcakken konuşun. Kavga da edin, yeri geldiğinde gülerek hatırlayabileceğiniz kavgalarınız olsun. Geçmişe dönüp baktığınızda kırgınlığınız kalacak laflar, hareketler sergilemeyin.. Ve daha nice güzel nasihatlere şahit oldum. Evlilik böyle bir şeymiş. Bardak kırılınca su içmekten vazgeçmemek gerekiyormuş. Tamir etmeye çalışmak lazımmış. Olmuyorsa son çareymiş bardağı çöpe atmak. Yine de su içmeye devam etmekmiş evlilik. Doğru insan olmak lazım önce. Sonra doğru insan bizi bulurmuş. Doğru yapılan evlilik yanlışlara kolay kolay sebep olmazmış. Eee ev'lilik işte. Dünya bize ev sahipliği ederken, bizim dünyamız da bir başkasına ev sahipliği ediyor. Tarih bu ya, tekerrürden ibaret. Farklı şekillerde belki ama aynı durum söz konusu. Evlilik için karar alırken çok düşünmek lazım. Düşünelim. Herkesi dinleyelim. Ama bizim de bir kalbimiz, bir aklımız olduğunu unutmayalım. Olumsuzlukları düşünelim ama olumluları bir kenara yazalım ki, o tüm olumsuzlukları iyileştirebilelim. Hata yapmamak için uğraşalım ama yeri geldiği zaman da hatalarımızın arkasında durmayı bilelim. Kendimizden emin olduğumuz zaman ailemizin karşısına geçip ''Ben onu seviyorum. Ve ciddi düşünüyorum.'' diyelim. Karşı taraf istemiyor mu? Bekleyelim. Elbet bu çabayı görecek. İnsanlara şans verelim. Tanıdıktan sonra da hala ısrarla, inatla istemiyorsa karşımızdaki insanın gözünde tamamsak yola devam edelim, fakat gözlerinde bir endişe var ise orayı terk etmenin zamanı gelmiş de geçiyor demektir. Bu işlerin erkeği-kadını yoktur. Seven bir insan, gerçekten seviyorsa mantık dışı endişelere kapılmaz, dostları, arkadaşları, akrabaları ve hatta ailesi bile olsa duyduklarına kör kütük kapılmaz. Seven insan, sevdiği için tüm dünyayı karşısına alabilir. O insan için de bizlerin yapması gereken tek şey, pişman olmamasını dilemektir. Çok değerli büyüklerimiz; Zaten çok zor bir karar aldık. Endişeliyiz. Neler olacak, neler yaşanacak, nasıl olacak, sürdürebilecek miyiz, sıkılır mıyız, yorulur muyuz?.... Ve daha nice sorular dönüp duruyor kafamızda. Kafalarımız karışık, gül gibi bekarlığımıza ne için elveda diyeceğimizin merakı, korkusu ve heyecanı var içimizde. Zaten her şey bu kadar zorken, lütfen sizler işleri daha da zorlaştırmayın. Yapıcı olalım, yıkıcı değil. Bir ev inşa ediyoruz sizlerle, bir dünya kuruyoruz. Kalabalıklaşıyor ailemiz. Sizler birer çocuk daha edinirken, bizler de birer eş, birer anne-baba, kardeşler, ve akrabalar ediniyoruz. Böyle dönemlerde yanımızda olun. Biz vazgeçmeye yeltenirsek, bu kararı alıp size koştuğumuz o günleri hatırlatın bize. Bırakın birbiriniz arasında çekişmeyi, tartışmayı, bizi aranızda bırakmayın. Bir tarafta ailemiz, bir tarafta aile olmayı istediğimiz insan varken yolun sonu ya uçurumdur, ya da uçurumdur. Olan bize olacak çünkü. Siz belki unutacaksınız ama biz her zaman birbirimizi buruk bir kalple anımsayacağız. Pişman olacağız, ziyan olacağız ziyadesiyle. Sen kızı sevmedin diye, annesinden memnun kalmadın, babası hoşuna gitmedi, filanca kişi canını sıktı diye oğlunun mutluluğunu heba etme, ya da sen oğlanı sevmedin, annesini beğenmedin, babası hoşuna gitmiyor, filanca kişi moralini bozdu diye kızını mutluluğuna set çekme. Bırak belki ikisi çok mutlu olacak. Siz anlaşmasanız da olur. Denk gelmezsiniz olur biter. Hep dersiniz ya benim kızımın/oğlumun mutluluğu önemli diye, buyrun size bunu gösterme fırsatı. Hodri meydan... Bir kez olsun tüm egolarınızı bizim için yok edebilirsiniz. Zaten birbirinizi görüp görebileceğiniz düğüne kadar. Sonrası özel günler. Ki o da size kalmış bir şey. Birbirimize tanıma fırsatı verelim. Bakın o zaman gerçekten çok iyi anlaşabiliriz hepimiz. Her şeyin gönlümüzce, ve çok daha iyisi olmasını temenni ederim... Saygı ve sevgilerimle...
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR